Finansal Sektör Kırılganlıkları
Murat TEKİN
Mali Genel Müdür Yardımcısı
MEB İLKSAN
murat.tekin.06@hotmail.com
Finans kurumlarının bilançolarındaki zayıflığı reel sektörü etkileyecektir. Bu kapsamda geri dönmeyen kredilerden oluşacak bir kayıp veya kısa dönem faiz oranlarının artması finans kurumlarının sermaye yapısını azaltacaktır. Kayıpların artması finans kurumlarının portföyünün kalitesi ile ilgili endişeleri de artıracak, bu da mevduat sahiplerinin ve diğer kredi verenlerin güvenini zedeleyecektir.
Bu çerçevede, zayıf finans kurumlarının piyasadan borçlanma maliyetleri artarak, finansal piyasaya erişimin ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bu durum ise, mevduat sahipleri finans kurumlarının zor durumda olduğunu düşünerek mevduatlarını çekebilir, yurtdışı yatırımcılardan borç almalarını zorlaştırır veya imkansız hale getirebilirler. Sonuç olarak, zayıf finans kurumları müşterilerine kredi veremeyecek duruma düşmelerine, dolayısıyla likidite sıkıntısına neden olarak reel sektör firmalarına yansıyacaktır.
Herhangi bir finans kurumunun zor duruma düşmesi durumunda eğer mevduat sahipleri ve kredi verenler finans kesiminin büyük bir bölümüne olan güveni devam ediyorsa makro ekonomik yansıması sınırlı olacaktır. Panikleyen mevduat sahipleri mevduatlarını sermaye yapısı zayıf finans kurumlarına değil de daha sağlıklı olan finans kurumlarına kaydıracak, bu finans kurumları bu mevduatlar üzerinden de reel sektöre kredi vermeye devam edebileceklerdir. Sağlıklı finans kurumları yurtdışından borçlanmaya devam ederek yurtiçindeki getirisi yüksek projelere kredi vermeye devam edeceklerdir.
Diğer taraftan finans kurumları, zayıf ve kreditörler güçlü olanı zayıf olandan ayırt edemiyorsa ve bu nedenle finans kurumlarının büyük bir çoğunluğu likidite problemi yaşarsa finans sistemi zayıflığının makro ekonomik etkisi çok fazla olacaktır. Bu durumda finans kurumlarından çekilen mevduat finans sistemine geri dönmeyecek, ya nakit olarak tutulacak ya da yurt dışına çıkacaktır. Bu nedenle, döviz kuru baskı altında kalacak, bu da yerli paradan kaçışı hızlandıracaktır. Eğer finans kurumları doğrudan veya dolaylı olarak kur riskine maruz ise döviz kurundaki artış finans kurumlarının kayıplarını artıracaktır. Bu durum ise kriz riskini daha da derinleştirecektir.
Finans Kurumlarının bilanço yapısı zayıflığı;
- Mevduatlarında hızlı azalmaya,
- Kredilerin kesilmesine,
- Üretim ve yatırımda düşüşe,
- Sermaye çıkışlarına,
- Yerli paranın değer kaybetmesine,
- Yurtdışı kreditörlerinin musluğu kapatmasına,
neden olacaktır.
Politika yapıcılarının, artan finans kesimi problemlerine reaksiyonu, krizin çözümü açısından son derece önemli olacaktır. Örneğin Merkez Bankası en son kredi veren olarak, zayıf finansal yapıdan gelen likidite talebine ne ölçüde cevap vereceğine karar vermesi gerekmektedir.
Merkez Bankasının en son kredi mercii operasyonları parasal hesaplarda Merkez Bankasının yurtiçi kredilerinde artışa neden olacaktır. Eğer finans kurumları geçici likidite sıkıntısı yaşıyorsa en son kredi mercii olarak verilen krediler faydalı olacaktır.
Finans sektörü problemlerinin ne boyutta olduğunu kamuoyunun anlaması ve hangi finans kurumlarının sağlıklı olduğunun anlaşılması açısından en son merci kredisi zaman kazandırarak önemli hale gelecektir. Diğer taraftan eğer problem çok yaygınsa en son kredi mercii kredisi sadece krizi geciktirmiş olacak ve Merkez Bankasını büyük kayıplarla karşı karşıya bırakacaktır. Diğer bir sorun kamuoyu eğer döviz kurunda önemli bir değer kaybından korkuyorsa Merkez Bankasının yerli para likiditesini artırması ilave olarak sermaye çıkışına neden olacak ve döviz kuru üzerinden baskıyı daha da artıracaktır.
Ülkede aşırı dolarlaşma varsa en son kredi mercii operasyonu, sorunu daha da karmaşık hale getirecektir. Bu durumda Merkez Bankasının finans kurumlarından döviz mevduat çıkışlarını karşılamak için de döviz vermesi gerekecek olup, ancak bunu karşılayabilecek rezervleri kalmayabilecektir.
Politika yapıcılar krizi önlemek için mevduatlara devlet garantisi önerebilir. Devlet garantisini diğer yükümlülükleri de kapsayacak şekilde genişletebilir. Ancak mevduat sahipleri eğer döviz kurunda önemli artış bekliyorsa devlet garantisi yeterli olmayabilir. Sermaye çıkışları artmaya devam edebilir. Ayrıca, kamunun kendi açıkları sürdürülebilir değilse garanti vermek hiç de işe yaramayacaktır. Dolayısıyla eğer sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomik finansal sektör kırılgansa krizi kontrol altına almak zor olacaktır. Bu durumda döviz kuruna ve yurtiçi finansal sisteme güveni yeniden sağlayacak kapsamlı politika paketinin uygulanması gerekecektir. Finans kurumlarının krizi yıkıcı olabildiği için önceden finansal sektör kırılganlıklarını belirlemek ve erken önlemler alarak iflasların yayılmasını kontrol etmek ve kamuoyunun güvenini kazanmak önemlidir.
BDDK’ nın önemli işlevlerinden birisi problemleri belirlemek ve finans kurumlarına gerekli tedbirleri alması hususunda zorlama yapmak olacaktır.
Finansal sağlamlık göstergeleri sektör toplamına ve tek tek finansal kurumlara ilişkin verileri ve finansal kurumların faaliyet gösterdiği finansal göstergelerini kapsamaktadır. Finans kurumlarının düzenli olarak denetleyici kurumlara ve piyasa analistlerine bilgiler sağlaması gerekmektedir. Makro düzeyde, finansal sağlamlık göstergeleri, ülkedeki finansal kurumların sağlamlığını gösteren en önemli göstergedir. Finansal sağlamlık göstergeleri makro ihtiyati politika analizi için kullanılmakta olup, politika analizinde finansal sistemin güçlü yönleri ve zayıflıkları (SWOT Analizi) değerlendirilmekte ve izlenmektedir.
Finansal sistem için finansal sağlamlık göstergeleri tek tek finans kurumlarının göstergeleri birleştirilerek elde edilmektedir.
CAMELS olarak adlandırılan bir çerçevede altı grup çok önemlidir.
1- Sermaye Yeterliliği,
2- Aktif Kalitesi,
3- Yönetim Kalitesi,
4- Kazançlar/ Karlılık Durumu,
5- Likidite Durumu,
6- Piyasa Riskine Duyarlılık,
Finansal sektörde bu göstergelerin uyum ve kalitesinin sağlanması halinde yapının kırılganlıkları önlenebilecektir.