DUYURU 2021/144
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU KURULU’NUN İŞE ALIMDA CİNSİYET TEMELİNDE AYRIMCILIK KARARI
(Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kurulu’nun 2021/67 Sayılı Kararı)
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler doğrultusunda faaliyet göstermek, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmektedir.
Kurumun bünyesinde yer alan Kurul ise, ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin başvurular ile insan hakları veya ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin resen yapılan incelemeleri karara bağlamak ve idari yaptırımlara karar vermekle görevlidir.
Henüz işveren ve işçi ilişkisinin kurulmadığı, yani işe alım sürecinde yaşanabilecek ayrımcılık ihlallerine ilişkin şikayetler Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kurulu’na yapılmaktadır.
2021 yılında incelenen somut bir şikayet örneğinde, işe alım sürecinde gebelik nedeniyle cinsiyet temelinde ayrımcılık iddiası öne sürülmüş ve Kurul tarafından gerekli değerlendirmeler yapılmıştır.
Konu özelinde yapılan değerlendirmelerin çalışma hayatı açısından değerli bilgiler içerdiği düşüncesiyle 2021/67 Sayılı Kurul Kararına ilişkin bilgilendirme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Cinsiyet temelinde ayrımcılığa uğradığı iddialarının kabul edilerek, işverenin ayrımcılık yasağını ihlal ettiğine karar verildiği ve idari para cezasının (7.000,00 TL) uygulandığı 2021/67 Sayılı Kararın detayları aşağıda başlıklar halinde sunulmuştur.
1. BAŞVURU KONUSU
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kurulu’na yapılan başvuruda, başvuranın iddiaları ve muhatap işverenin açıklamaları şöyledir.
• Başvuran, 10.09.2020 tarihinde … Laboratuvar ile iş görüşmesi yaptığını, 15.09.2020 tarihinde ise iş başvurusunun kabul edildiğine dair muhatap firmadan eposta aldığını ve işe başlamak için gerekli evrakların hazırlanıp en geç 17.09.2020 tarihine kadar iletilmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu süreçte gebe olduğunu öğrendiğini ve 16.09.2020 tarihinde firmaya gebe olduğunu bildirerek, kendisi açısından çalışmanın sorun teşkil etmeyeceğini ifade ettiğini, ilgili firmanın gebeliği öğrenmesi üzerine kendisini işe almaktan vazgeçtiğini ve bunun üzerine firmaya hamilelik sebebiyle ayrımcılık yapıldığına ve durumun düzeltilmesi gerektiğine dair 16.09.2020 tarihinde e-posta gönderdiğini; ancak kendisine cevap verilmediğini, belirtmiştir.
• Muhatap işverenin konuya ilişkin yazılı açıklaması ise; sağlığın, insan hayatı ve insan haklarının korunmaya değer en temel öğesi olduğunu, işe alım sürecinde de buna dikkat edilerek, başvuranın hamile olduğunun öğrenilmesi üzerine sağlık hakkı gözetilerek laboratuvarda çalışmasının isabetli görülmediği, pandemi sürecinin anne bebek sağlığına dikkat edilmesi gereken özel bir dönem olduğunu, firmanın halihazırda en büyük iş yükünü COVID-19 testlerinin oluşturduğunu, bu sebeple firma bünyesinde çalışan doktor, teknisyen ve idari personellerin de içerisinde bulunduğu birçok çalışanın virüs sebebiyle sağlıklarını kaybettiğini, pandemi döneminde gebe bir kadının sağlık laboratuvarında çalışmasının uygun olmadığını, bu süreçte gebe kalan bir çalışanının istifası sonucunda tazminatının ödendiği şeklindedir.
2. KURUM İNCELEMELERİ VE SAĞLIK BAKANLIĞI GÖRÜŞÜ
Başvuruya konu iddiaların bilimsel ve teknik boyutlarını aydınlatmak amacıyla “hamile kadınların pandemi sürecinde diğer bireylere göre daha fazla risk altında olup olmadığı; COVID-19 hastalığının hamile ve bebek sağlığı üzerindeki etkileri, pandemi sürecinde hamile kadınların laboratuvarda çalışmalarının riskleri ve bu risklerin önlenmesi amacıyla tedbir alınıp alınamayacağı” hususlarında Sağlık Bakanlığından görüş talebinde bulunulmuştur.
Sağlık Bakanlığı, görüş yazısında hamile kadınların pandemi sürecinde diğer bireylere göre daha fazla risk altında olup olmadığı hususunda gebeliğin virütik enfeksiyonlara yakalanma açısından ek risk faktörü olmadığını, ancak hastalığa yakalanan gebelerde olumsuz sonuçlarla karşılaşma riskinin arttığını ifade etmiştir. Bakanlık, gebelerin COVID-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin toplumdaki diğer erişkinlere benzer göründüğünü; öte yandan inflüenza enfeksiyonuna göre COVID-19 enfeksiyonu ile ilgili gebelerdeki çalışmaların henüz yeni ve yetersiz olması nedeniyle ancak ilerleyen dönemlerde yapılacak yeni çalışmalarla bu konudaki kesin bilgilere ulaşılacağını belirtmiştir. Ayrıca, COVID-19 virüsünün hamile sağlığı üzerindeki etkileri hususunda ise, COVID-19’un gebelikte çoğunlukla hafif veya orta derecede grip/soğuk algınlığı benzeri semptomlara neden olduğunu, COVID-19 gelişen gebelerin erken doğum yapmadan iyileştiğini; fakat gebeliğin yanında alt hastalığı olan gebelerde riskin artabildiğini ifade etmiştir. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı tarafından verilen bilgi içeriğinde geçen Ankara Şehir Hastanesi’nin E-72300690-149-1172 sayılı görüş yazısında; ‘Gebelik ve doğum; SARS-CoV-2 enfeksiyonuna yakalanma ihtimalini artırmaz. Gebe bireylerde hastalığın semptomları gebe olmayan kadınlara benzer olup, aynı yaş grubundaki gebe olmayan bireylere kıyasla hastalığın klinik seyrini kötüleştirmez. Bilimsel literatür doğrultusunda COVID-19, gebelerin çoğunda asemptomatik ve hafif seyirli olup hastaneye yatırılmadan veya doğum yaptırılmadan iyileşmektedir. Gebelerin sadece %1-3’ünde yoğun bakım ünitesine yatış gerektiği bildirilmiştir’ ifadesi geçmektedir. Hastalık semptomlarının yanı sıra COVID-19’un gebelikte erken doğum veya düşük riskini artırıp artırmadığına ilişkin Bakanlık cevabında farklı görüşlere yer verildiği görülmüş olup hastalığın yeni olması ve konuyla ilgili literatürün kısıtlı olması nedeniyle verilerin yetersiz olduğu, kesin kanaat oluşması için yeni çalışmalara ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Salgın sürecinde hamile olup, aynı zamanda sağlık sektöründe hizmet veren kadınlar bakımından firmaların ek tedbirler almasının gereği üzerine sorulan soruya yanıt olarak, T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Covid-19 Bilimsel Danışma Kurulu tarafından 16 Ekim 2020 tarihinde COVID-19 (SARS-CoV-2 enfeksı̇yonu) “Solunum Sistemı̇ Hastalıklarının Yaygın Olduğu Dönemde Sağlık Kuruluşlarında Gebe Takibı̇” rehberinde kadın sağlığı ile ilgili hususlar belirtilmiştir. Buna göre, “olası enfeksiyon bulaş riskini azaltmak için sağlık kuruluşunda gerekli enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır” denilmekte, gebe sağlık çalışanları için ayrı bir madde bulunmamaktadır. T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan COVID-19 “Erişkin Hasta Tedavisi” Rehberi’nde tüm kuruluşlarda görev yapmakta olan gebe olan/olmayan tüm kişiler için uygun kişisel koruyucu ekipmanların sağlanması ve gerekli kontrol ve hijyen önlemlerinin alınması önerilmektedir.
3. DEĞERLENDİRME
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kurulu’nun incelemeleri sonucundaki değerlendirmeleri şöyledir;
• Ayrımcılık yasağı, uluslararası insan hakları hukukunun temelinde yer almakta ve pek çok uluslararası insan hakları sözleşmesinde özel olarak düzenlenmektedir. Bir kimseye cinsiyetine dayanılarak bir hakkın kullanılmasında ya da bir yükümlülüğün yerine getirilmesinde meşru ve makul bir temele dayanmaksızın farklı muamelede bulunulması ise cinsiyet ayrımcılığını oluşturmaktadır. Cinsiyet temelinde ayrımcılık, tehlikeli sonuçları dikkate alınarak, hem uluslararası ve bölgesel insan hakları mekanizmaları aracılığıyla hem de ulusal yasal sistemler içinde yasaklanmıştır.
• Kadınlar çalışma haklarını ve sosyal bir önemi de bulunan anne olma haklarını birlikte kullanmak istediklerinde bu nedenle herhangi bir ayrımcılığa uğramamalıdır. Devlet ve toplumu oluşturan tüm kişi, kurum ve kuruluşların anneliğin sosyal önemini de dikkate alarak imkânları nispetinde anneliği ve anneleri koruma, destek olma ve kolaylık sağlama sorumluluğu bulunmaktadır.
• Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD)’nın Dekker Kararı, kadınların gebelik nedeniyle işe alınmamasına ilişkin en önemli kararlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Başvuranın işin gerektirdiği tüm nitelikleri taşımasına ve işveren tarafından işe uygun aday olarak değerlendirilmesine rağmen, hamile olduğunu işverene bildirmesinin ardından işe alınmamasına ilişkin olan Dekker Kararı’nda ABAD, bir kadının gebeliği nedeniyle işe alınmamasının cinsiyet temelinde doğrudan ayrımcılık teşkil ettiğine ve bu tür bir ayrımcılığın işverenin ekonomik menfaati de dâhil olmak üzere diğer menfaatlerle haklı veya meşru gösterilemeyeceğine hükmetmiştir. Bu husus, ABAD tarafından şu şekilde ifade edilmiştir. “Sadece kadınların hamilelik nedeniyle istihdam talebinin reddedebileceği ve bu tür bir reddin cinsiyete dayalı doğrudan ayrımcılık teşkil ettiği gözlemlenmelidir. Hamilelik nedeniyle devamsızlığın finansal sonuçları nedeniyle istihdamın reddedilmesi, esasen hamilelik gerçeğine dayanmalıdır. Bu tür bir ayrımcılık, hamile bir kadını işe alan bir işverenin doğum izni süresince maruz kalacağı mali zararla ilgili gerekçelerle meşru hale getirilemez.” (ABAD, Case C-177/88, Dekker v Stichting VJV (1990), para. 12).
• Bu çerçevede, ABAD’ın karar hükmü şöyledir: “Bir işveren, kadın bir adayla sözleşme imzalamaktan çekiniyorsa ve bunun nedeni gebe bir kadını işe almanın yol açacağı olumsuz etkiler, kamu mercileri tarafından belirlenmiş olan çalışmaya uygun olmamaya ilişkin kurallar ve işverenin analık izni süresince karşılaşacağı olası mali kayıpsa bu durum, istihdam, mesleki eğitim, terfi ve çalışma koşulları alanlarında erkekler ve kadınlar arasında eşit muamele ilkesinin uygulanmasını ele alan 76/207 sayılı Direktife aykırıdır.”
• Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile emsal görevleri haiz olan Birleşik Krallık Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’nun (Equality and Human Rights Commission) başvuranın hamile olması sebebiyle ayrımcılığa uğrayarak işe kabul edilmediği yönünde bir kararı mevcuttur. Buna göre, bir kadına tıbbi ve kondisyon testlerinden geçirilmek üzere polis teşkilatı içerisinde iş teklifinde bulunulmuş, kısa süre sonra sekiz haftalık hamile olduğu ortaya çıkan kadının iş başvurusunun askıya alınacağı bildirilmiş ve bu bildirimden bir süre sonra kendisine dönüş yapılarak tıbbi ve kondisyon testlerini tamamlamadığı gerekçesiyle başvurusunun zamanaşımına uğradığı ve dolayısıyla iş teklifinin geri çekildiği bildirilmiştir. Bunun üzerine Komisyon, Eşitlik Yasası doğrultusunda başvuran açısından doğrudan, söz konusu politikanın diğer kadınlar açısından da ayrımcılık oluşturabileceği sebebiyle dolaylı ayrımcılık yapıldığına karar vermiştir. (Case: X v A Police Force)
• Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu önceki kararlarında bir kişinin cinsiyeti nedeniyle, daha olumsuz ve haklılaştırılamayan bir muameleye maruz bırakılmasının ya da yalnızca gebe olması nedeniyle, istihdama erişiminin ve işe alınmasının engellenmesinin, hem ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, hem de ulusal hukukumuz tarafından yasaklandığını belirtmiştir. Zira, gebelik veya annelik nedeniyle kadınlara, çalışma yetenekleri bakımından benzer olan diğer başvuru sahipleri veya çalışanları ile aynı şekilde muamele edilmesi gerekmektedir. Bir işveren, işinin önemli işlevlerini yerine getirebildiği sürece gebelikle ilgili durumu nedeniyle bir kadını işe almayı reddedemez.
• Somut olayda, başvuranın gebe olması nedeniyle işe alınmaması kapsamında cinsiyet temelinde doğrudan ayrımcılık iddiası mevcuttur. Başvuran dilekçesinde, kiminle ne tarihte görüşme gerçekleştirdiğine ve görüşme içeriğine dair detaylı bilgi vermiştir. Başvuru dilekçesinin eklerinden, muhatap firmada kalite uzmanı olarak görev yapan Y. Ş. tarafından 15.09.2020 tarihinde gönderilen e-postada, başvurana işe başlangıç için gereken belgelerin en geç 17.09.2020 tarihine kadar iletilmesi gerektiğinin belirtildiği; akabinde başvuranın gebeliği konusunda muhatap firmayı bilgilendirmesi üzerine, firmanın iş başvurusuna olumsuz dönüş yaptığı anlaşılmaktadır. Muhatap ise başvuranın hamile olması nedeniyle işe alınmadığını kabul etmekte; ancak bunun meşru bir nedeni olduğunu; pandemi sürecinde hamile bir kadının COVID-19 testleri en büyük iş yükü olan bir laboratuvarda çalışmasının hem başvuran hem de bebek için ciddi bir risk barındırdığını, başvuranın tamamen sağlığın korunması amacıyla işe alınmadığını; bu nedenle de ayrımcılık yasağının ihlal edilmediğini öne sürmektedir. Dolayısıyla, somut başvuruda başvurana hamile olması nedeniyle farklı bir muamelede bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber, ayrımcılık yasağı bağlamında söz konusu farklı muamelenin objektif ve makul bir nedene dayanıp dayanmadığı ve hedeflenen amaç ve kullanılan araç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
• Hastalık her birey için risk oluşturduğu gibi hamileler için de risk oluşturmakta; bu dönemde gebelerin bağışıklık sisteminin zayıflaması dolayısıyla hastalıktan daha çok etkilenilebileceği yönünde ihtimaller ileri sürülmektedir. Her ne kadar gebelik döneminde solunum yolu enfeksiyonları görülme sıklığı normalden fazla olmasa da, hastalığın gelişmesi durumunda bu dönemde meydana gelen fizyolojik değişikliklere bağlı olarak ikincil yan etkiler ve ölüm riski artabilmektedir. (Sağlık Bakanlığı, 2020) Gebelikte meydana gelen fizyolojik değişimler nedeniyle immün sistem kısmi olarak baskılanmakta, kalp hızı ve oksijen tüketimi artmaktadır. Akciğer kapasitesinde ise diyaframın yükselmesinden kaynaklı değişim meydana gelmektedir. (Çağlar ve Yeşiltepe Oskay, 2020) Ancak bütün bu fizyolojik etkilere rağmen konu hakkında yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde gebe kadınlarda topluma göre daha yüksek vaka veya ölüm hızı sayısı bildirilmemiştir.(Ataç, Uçar ve Taşdemir, 2020) Sağlık Bakanlığı tarafından Kurumumuza iletilen 21.01.2021 tarihli E-13588366-149 sayılı görüş yazısında yer alan ‘Solunum Sistemi Hastalıklarının Yaygın Olduğu Dönemde Sağlık Kuruluşlarında Gebe Takibi’ adlı çalışmaya göre, SARS-CoV ve MERS-CoV ile kıyaslandığında COVID-19 gebelerde daha az morbiditeye yol açmaktadır. COVID-19, gebelerde çoğunlukla hafif veya orta derecede soğuk algınlığı/grip benzeri semptomlara neden olmuş; COVID-19 gelişen gebelerin çoğu (>%90) erken doğum yapmadan iyileşmiştir. Ancak alt hastalığı bulunan gebelerde komplikasyon ve morbidite oluşma ihtimali mevcuttur. (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2020) Dolayısıyla gebe bir kadının koronavirüs hastalığına karşı diğer kişilere göre daha fazla risk altında olduğu veya hastalığı diğerlerine göre daha ağır geçireceği yönünde kesin yargıya varılamamaktadır. Harvard Tıp Okulu tarafından yapılan bir araştırmaya göre de, hamile olmanın hastalığa yakalanma riskini artırdığına yönelik hiçbir kanıt yoktur. Benzer şekilde, hastalığın erken doğumu tetiklediğini veya anne karnında iken bebeğe de bulaştığını kesin olarak gösteren bulgulara rastlanmamıştır. (Farid ve Memon, 2020)
• Dahası virüslerin insan yaşamının bir parçası olduğu, türüne göre varlığını uzun/kısa süreler içerisinde sürdürebileceği, gelecekte farklı türleriyle karşılaşma ihtimalinin ise her zaman mevcut olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Tarihte en bilinen ve oldukça şiddetli geçen salgınlardan biri olan İspanyol Gribi 1918 yılında başlamış, iki yıl sürmüştür. (Parıldar, 2020) Yakın tarihe bakıldığında 2009 yılında ortaya çıkan ve oldukça öldürücü olan domuz gribi ise on yılı geçen süre içerisinde varlığını sürdürmüştür. COVID-19 salgını da bir yılı aşkın bir süredir devam etmektedir ve salgının daha ne kadar devam edeceği bilinmemektedir. Dolayısıyla salgınların ve pandemiye yol açabilecek salgınların insan hayatındaki varlığı tekrarlamakta, buna yönelik önlemler almak kaçınılmaz hale gelmektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde maske kullanma, mesafeli olma, kalabalık alanlardan uzak durma, açık alanlarda sosyalleşme, elleri göze-buruna-ağıza temas etmekten kaçınma, elleri sıkça sabunla yıkama gibi pek çok önlem alındığında günlük vaka sayısında önemli ölçüde azalma olduğu ve sağlık sisteminde en büyük sorunlardan olan yoğun kapasitenin de azaldığı kaydedilmiştir. (Harvard Health Publishing, 2021)
• mut başvuruda muhatap firma; gebe bir kadının salgın döneminde laboratuvarda çalışmasının sağlık bakımından riskli olduğunu öne sürmektedir. Ancak Anayasa’nın 49. maddesinde düzenlenen bir hak ve aynı zamanda ödev olan çalışma hakkı/ödevi, dolaylı olarak çalışanların sağlığını güvence altına almak bakımından gerekli koruyucu önlemlerin alınmasını da kapsamaktadır. Öyle ki, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi işverene birtakım yükümlülükler getirmiştir: ‘(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar. c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır(…)’ Dolayısıyla somut başvuruda, COVID19 salgını bağlamında muhatap şirketin, bünyesinde çalışan her bir elemanı sosyal mesafe ve hijyen kuralları çerçevesinde, gereken nitelikte ekipmanları sağlayarak çalıştırma sorumluluğu bulunduğu değerlendirilmektedir. Sağlığın insan hakkının korunmaya değer en temel öğesi olduğunu ön planda tuttuğunu ileri süren bir firmanın, ilgili mevzuat kapsamında çalışanlarını risklerden koruyacak tedbirler alması beklenmelidir. Böylece Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanması zorunlu olan kuralları tam anlamıyla yerine getirdiği takdirde, işyerindeki her bir sağlık elemanı için COVID-19 hastalığı dahil laboratuvar ortamında çalışmanın getirdiği tüm diğer riskler asgari düzeye inebilecektir. Bu hususta, T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü ve TÜBİTAK sağlık sektöründe hizmet veren laboratuvar çalışanlarına yönelik işyerinde alınması gereken tedbirleri içeren bilgilendirici içerikler yayınlamıştır.
• Bütün bu hususlar dikkate alındığında somut olayda muhatap firma, başvuranın sağlık hakkının korunması amacıyla işe alınmadığını iddia etse de söz konusu gerekçenin bilimsel veriler de göz önünde bulundurulduğunda objektif ve makul kabul edilmesi mümkün görünmemektedir. Dahası yukarıda da ifade edildiği üzere pandemiye yol açan salgın süreci 2019 yılı sonu itibariyle başlamış olup ne zaman sona ereceği ise henüz belli değildir ve hem bu süreçte hem de genel olarak laboratuvar ortamında çalışmanın getirdiği risklerden çalışanların korunmasını sağlayacak önlemler alınması gerekmektedir. Bu nedenle de hedeflenen amaç ile kullanılan araç arasında makul bir orantılılık ilişkisinin de bulunmadığı değerlendirilmektedir.
• 6701 sayılı Kanun’un 6. maddesinin üçüncü fıkrasına göre “İşveren veya işveren tarafından yetkilendirilmiş kişi, istihdam başvurusunu gebelik, annelik ve çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedemez.” Somut başvuruda, bütün hususlar bir arada değerlendirildiğinde; muhatap firmanın yazılı görüşünde laboratuvar teknisyeni olarak işe alınacak başvuranın hamile olması nedeniyle işe alınmama gerekçelerinin genel ve dayanaktan yoksun olduğu ve kesin sonuçlar sunan olgulara dayanmadığı değerlendirilmiştir. Bu yönde açıklama yapılmadığında, genel ifadelerle ayrımcılık iddiasının reddedilmesi yeterli kabul edilmemelidir. Dolayısıyla cinsiyet temelinde ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine kanaat getirilmiştir.(Bu yazının tamamını okumak ve Yayınlarımız’a abone olmak için tıklayınız.)